Otopsi Raporu / 24.10.2022
Tanrı, bulutları buladı kanvasının sırtına, ardından da toprakta biten sırça çocukları... Hepsinin rengarenk saçları vardı. Kimisinin düz, kimisinin kıvırcık, kimisinin dalgalıydı. Tanrı, şeytanın kanatlarından yolunan birkaç kızıl tüy ile teşkil ettiği fırçayı, önündeki bakır kasenin içerisindeki cehenneme daldırdı. Izdıraba bulanan fırça ile köpüren bulutların eteklerine kurşuni katreler bıraktı. Diriga!
Nasibini almayan var mı, anlamsızlığın amatör revizeleriyle harcanan vakitten? Kuran'dan, İncil'den, Eski ve Yeni Ahit'ten? Henüz 13 yaşlarında, zihninin kuytu sokaklarında gaib bir çocukken, eli sopalı alimler tenkite kapalı bir şekilde bana söz ederdi sahihten. Varlığıma anlam ararken alt dudağıma takılan bir oltanın beni sürüklediği ilk kelime -ikra- oldu.
Babam vaiz ol dedi, annem hafız. Okudum soldan sağa, anlamlar nakıs. Çevirdim başa... Sağdan sola göz çektim, cümle oldu nakız. Dilime mürekkep bandım, cemaati karşıma aldım. Ben anlattım anladığımı, oldu adım hakka muarız...
Çeyrek asır çiğnedim, avuçlarımda sahibini bulamamış dualar birikti. Göz çukurlarıma gövdelerinde beni kaybedenlerin isimleri kazınmış mermer bloklar dikildi. Başımı taşıyamıyorum, omzun müsait mi?
Sırtımda patlayan tesbih boncukları, anahtar deliğinden seyrettiğim şiddet pornosu, gardrop kapağından sızan ışık hüzmesi ve bileklerimde düğümlenen elektrik kablosu... Ruhumda hiçbir merhem ile kapanmayacak yaralar açtı-nız. Kanıyor işte, okuyorsun! Bu yüzden sanırım, bana sarılan herkes dedi ki: "Furkan, sen intihar kokuyorsun!"
McLuhan'ın dediği gibi, elektronik çağın işitsel uzamının yan etkisi narsizm değil, yalnızlıktır. Bu yüzden, beni okuyabildiysen, şanslısın. Çünkü fiziksel mesafeleri bahane etmeden sarılıyorum dikenli, reçineli ve çürümeye yüz tutmuş kabuğuna.
İnan bana, çırpınıyorum, bir dakika daha bu iğrenç hayatı katlanılabilir kılmak ve oyunda kalmak için. Ne olur, bana yalan söyleyin. Şu an öyle hazırım ki kanmak için...
Bugün benim doğum günüm. Hayat bana çoğu zaman iyi davranmadı. O yüzden her doğum günümde, pastamın üzerinde tıpkı benim gibi dik, etrafı aydınlatan ve bu fedakarlığının karşılığında kemikleri eriyen mumlara üflemeden önce, aynı şeyi diledim. Mutlu olmayı... Hiç değişmedi. Tanrıdan, evrenden, siktiğimin hayatından yalnızca mutlu olmayı diledim. Bugün vazgeçiyorum. Çünkü artık mutlu olmak istemiyorum. Varoluşuma uydurduğum onlarca nedeni sonuçlandırma uğraşım, mutluluğa kavuşmamı sağlayacak sanmıştım. Ancak sadece diz kapaklarımın kırılmasına neden oldu. O vakit anlıyorsun, sürünmek bir ilerleme eylemi değildir.
Bugün benim doğum günüm. Bu kez mumlara üflemeden önce, hiçbir çocuğun kalbinin kırılmadığı bir dünya dileyeceğim. Bugün benim doğum günüm, sizi seviyorum.
Nasibini almayan var mı, anlamsızlığın amatör revizeleriyle harcanan vakitten? Kuran'dan, İncil'den, Eski ve Yeni Ahit'ten? Henüz 13 yaşlarında, zihninin kuytu sokaklarında gaib bir çocukken, eli sopalı alimler tenkite kapalı bir şekilde bana söz ederdi sahihten. Varlığıma anlam ararken alt dudağıma takılan bir oltanın beni sürüklediği ilk kelime -ikra- oldu.
Babam vaiz ol dedi, annem hafız. Okudum soldan sağa, anlamlar nakıs. Çevirdim başa... Sağdan sola göz çektim, cümle oldu nakız. Dilime mürekkep bandım, cemaati karşıma aldım. Ben anlattım anladığımı, oldu adım hakka muarız...
Çeyrek asır çiğnedim, avuçlarımda sahibini bulamamış dualar birikti. Göz çukurlarıma gövdelerinde beni kaybedenlerin isimleri kazınmış mermer bloklar dikildi. Başımı taşıyamıyorum, omzun müsait mi?
Sırtımda patlayan tesbih boncukları, anahtar deliğinden seyrettiğim şiddet pornosu, gardrop kapağından sızan ışık hüzmesi ve bileklerimde düğümlenen elektrik kablosu... Ruhumda hiçbir merhem ile kapanmayacak yaralar açtı-nız. Kanıyor işte, okuyorsun! Bu yüzden sanırım, bana sarılan herkes dedi ki: "Furkan, sen intihar kokuyorsun!"
McLuhan'ın dediği gibi, elektronik çağın işitsel uzamının yan etkisi narsizm değil, yalnızlıktır. Bu yüzden, beni okuyabildiysen, şanslısın. Çünkü fiziksel mesafeleri bahane etmeden sarılıyorum dikenli, reçineli ve çürümeye yüz tutmuş kabuğuna.
İnan bana, çırpınıyorum, bir dakika daha bu iğrenç hayatı katlanılabilir kılmak ve oyunda kalmak için. Ne olur, bana yalan söyleyin. Şu an öyle hazırım ki kanmak için...
Bugün benim doğum günüm. Hayat bana çoğu zaman iyi davranmadı. O yüzden her doğum günümde, pastamın üzerinde tıpkı benim gibi dik, etrafı aydınlatan ve bu fedakarlığının karşılığında kemikleri eriyen mumlara üflemeden önce, aynı şeyi diledim. Mutlu olmayı... Hiç değişmedi. Tanrıdan, evrenden, siktiğimin hayatından yalnızca mutlu olmayı diledim. Bugün vazgeçiyorum. Çünkü artık mutlu olmak istemiyorum. Varoluşuma uydurduğum onlarca nedeni sonuçlandırma uğraşım, mutluluğa kavuşmamı sağlayacak sanmıştım. Ancak sadece diz kapaklarımın kırılmasına neden oldu. O vakit anlıyorsun, sürünmek bir ilerleme eylemi değildir.
Bugün benim doğum günüm. Bu kez mumlara üflemeden önce, hiçbir çocuğun kalbinin kırılmadığı bir dünya dileyeceğim. Bugün benim doğum günüm, sizi seviyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder