Derinlik Sarhoşluğu
Pisuvardaki Ölü Kelebekler
Ağırca içerisine çekiyor beni, aşina olduğum bir yüzün ortasındaki sivri yamacın eteğinin altında paralel evrenlere aralanan kara delik. Çek o kemikli parmaklarını saçlarımın arasından. Gölgen düşmüyor duvarlarıma. Git buradan! Belirsizliklerinin beni sonsuz olasılıklı kayıplara sürüklemesini istemiyorum. Biliyorsun beni, sinkaflı bakışlar çevremdeki metalik çemberleri daraltıyor olsa da, bir an bile tevekkül etmiyorum. Ben Muhammed'in peygamberliği reddiyim. Göğün üzerindeki transparan perdenin ardında göğüslerinden imtihanlar sağan bir varlığın itaati altında eylemlerini kutsallaştıranların sorgu mekanizmalarındaki dişlilere takılan bir çakıl taşıyım. Biliyorsun beni işte, olumsuz etkiyim. Belirsiz etniğim ve kimliğim. Omurgama boylu boyunca sapladığım 26 platin çivi sayesinde halen dimdiğim. Söyleniyordu gökten indiğim. Ancak belirtmek isterim; inmedim, düştüm. Ve kırılan tek şey yalnızca kalbim oldu.
Dijital Çağın Modern Buhranları
Ferdaniyetim bir seçim değil. Bu determinist bir yaklaşım olabilir. Zorlanıyorum insanlar iletişim kurmakta. -Hem de diplomalı bir iletişimci olduğum halde- Belki de bu sebeple, gözlerime çuvaldız gibi saplanan hataların kaşıntısından odaklanamıyorum, beyninin wernicke alanı dijital restorasyon sırasında doğallığını yitirmiş insanlara! Benim Oğuz Atay gibi anlaşılmamaktan şikayet etmeye hakkım yok! Çünkü kimseyi anlamaya çalışmadım. Bağlayıcı olarak nitelendirilen her şeyi tattım, hiçbirine alışmadım. Bir gün aynadaki yansımam bana küstü ve bedenime uyguladığım radikal tahavvüllerime rağmen barışmadı. Ona her baktığımda, minik parmakları ile yüzündeki morlukları kapattı. Bir gün dayanamadım, porselen bir kül tablası ile yüzümü kırdım. Parçalanmış suratım haykırdı, "Artık babandan bir farkın kalmadı!"
Ağırca içerisine çekiyor beni, aşina olduğum bir yüzün ortasındaki sivri yamacın eteğinin altında paralel evrenlere aralanan kara delik. Çek o kemikli parmaklarını saçlarımın arasından. Gölgen düşmüyor duvarlarıma. Git buradan! Belirsizliklerinin beni sonsuz olasılıklı kayıplara sürüklemesini istemiyorum. Biliyorsun beni, sinkaflı bakışlar çevremdeki metalik çemberleri daraltıyor olsa da, bir an bile tevekkül etmiyorum. Ben Muhammed'in peygamberliği reddiyim. Göğün üzerindeki transparan perdenin ardında göğüslerinden imtihanlar sağan bir varlığın itaati altında eylemlerini kutsallaştıranların sorgu mekanizmalarındaki dişlilere takılan bir çakıl taşıyım. Biliyorsun beni işte, olumsuz etkiyim. Belirsiz etniğim ve kimliğim. Omurgama boylu boyunca sapladığım 26 platin çivi sayesinde halen dimdiğim. Söyleniyordu gökten indiğim. Ancak belirtmek isterim; inmedim, düştüm. Ve kırılan tek şey yalnızca kalbim oldu.
Dijital Çağın Modern Buhranları
Ferdaniyetim bir seçim değil. Bu determinist bir yaklaşım olabilir. Zorlanıyorum insanlar iletişim kurmakta. -Hem de diplomalı bir iletişimci olduğum halde- Belki de bu sebeple, gözlerime çuvaldız gibi saplanan hataların kaşıntısından odaklanamıyorum, beyninin wernicke alanı dijital restorasyon sırasında doğallığını yitirmiş insanlara! Benim Oğuz Atay gibi anlaşılmamaktan şikayet etmeye hakkım yok! Çünkü kimseyi anlamaya çalışmadım. Bağlayıcı olarak nitelendirilen her şeyi tattım, hiçbirine alışmadım. Bir gün aynadaki yansımam bana küstü ve bedenime uyguladığım radikal tahavvüllerime rağmen barışmadı. Ona her baktığımda, minik parmakları ile yüzündeki morlukları kapattı. Bir gün dayanamadım, porselen bir kül tablası ile yüzümü kırdım. Parçalanmış suratım haykırdı, "Artık babandan bir farkın kalmadı!"
Kapanış
-Sen ona bir şans daha tanıyacak kadar yalnızsın. O bunu bir kez daha suistimal edecek kadar arsız. Vitrinler boş, caddelerde mankenler cansız. Bana sakın aşktan bahsetme, kalsın.-
-Sen ona bir şans daha tanıyacak kadar yalnızsın. O bunu bir kez daha suistimal edecek kadar arsız. Vitrinler boş, caddelerde mankenler cansız. Bana sakın aşktan bahsetme, kalsın.-
Yorumlar
Yorum Gönder