Kayıtlar

Derinlik Sarhoşluğu

Pisuvardaki Ölü Kelebekler Ağırca içerisine çekiyor beni, aşina olduğum bir yüzün ortasındaki sivri yamacın eteğinin altında paralel evrenlere aralanan kara delik. Çek o kemikli parmaklarını saçlarımın arasından. Gölgen düşmüyor duvarlarıma. Git buradan! Belirsizliklerinin beni sonsuz olasılıklı kayıplara sürüklemesini istemiyorum. Biliyorsun beni, sinkaflı bakışlar çevremdeki metalik çemberleri daraltıyor olsa da, bir an bile tevekkül etmiyorum. Ben Muhammed'in peygamberliği reddiyim. Göğün üzerindeki transparan perdenin ardında göğüslerinden imtihanlar sağan bir varlığın itaati altında eylemlerini kutsallaştıranların sorgu mekanizmalarındaki dişlilere takılan bir çakıl taşıyım. Biliyorsun beni işte, olumsuz etkiyim. Belirsiz etniğim ve kimliğim. Omurgama boylu boyunca sapladığım 26 platin çivi sayesinde halen dimdiğim. Söyleniyordu gökten indiğim. Ancak belirtmek isterim; inmedim, düştüm. Ve kırılan tek şey yalnızca kalbim oldu. Dijital Çağın Modern Buhranları Ferdaniyetim bir se

Otopsi Raporu / 24.10.2022

Tanrı, bulutları buladı kanvasının sırtına, ardından da toprakta biten sırça çocukları... Hepsinin rengarenk saçları vardı. Kimisinin düz, kimisinin kıvırcık, kimisinin dalgalıydı. Tanrı, şeytanın kanatlarından yolunan birkaç kızıl tüy ile teşkil ettiği fırçayı, önündeki bakır kasenin içerisindeki cehenneme daldırdı. Izdıraba bulanan fırça ile köpüren bulutların eteklerine kurşuni katreler bıraktı. Diriga! Nasibini almayan var mı, anlamsızlığın amatör revizeleriyle harcanan vakitten? Kuran'dan, İncil'den, Eski ve Yeni Ahit'ten? Henüz 13 yaşlarında, zihninin kuytu sokaklarında gaib bir çocukken, eli sopalı alimler tenkite kapalı bir şekilde bana söz ederdi sahihten. Varlığıma anlam ararken alt dudağıma takılan bir oltanın beni sürüklediği ilk kelime -ikra- oldu. Babam vaiz ol dedi, annem hafız. Okudum soldan sağa, anlamlar nakıs. Çevirdim başa... Sağdan sola göz çektim, cümle oldu nakız. Dilime mürekkep bandım, cemaati karşıma aldım. Ben anlattım anladığımı, oldu adım hakka

Annemi Kaybettiğim Gün (Öykü)

Karnı irinli bir çıban gibi şişmişti. Göbek deliğinden kasıklarına uzanan çatlaklar, aldığı her nefeste yırtılırcasına esniyordu. Avuçlarından göğe yükselmeyen duaların ağırlığı omuzlarını düşürmüş, belini bükmüş, sırtını kamburlaştırmıştı. Anneliğin bedelini çocukluğuna veda ederek ödüyordu. Karnındaki bebek, içerisindeki çocuğu yiyerek büyüyordu. Sedefli aynadan yansıyan yabancının gözlerinde kendini ararken, kapının ardından midesini bulandıran bir ses yükseldi. —Kız gelin! Zelal telaşla yatağın üzerindeki kıyafetlerini giyerken kapı açıldı. —Sağır mısın sen? Çağırıyorum, ne diye gelmiyorsun? Kaynanasını karşısında görünce, elleriyle göğüslerini kapattı ve başını öne eğerek konuştu. —Duymamışım anne, affet. —Sus! Edepsiz! Gebe olmasan ben sana yapacağımı bilirdim… Giy şu üstünü başını da merdivenleri temizle. Çamur içinde kalmış. Zelal daha cevap vermeden kaynanası odadan çıktı. Çünkü onun bir cevap hakkı yoktu. “Artık okula gitmeyeceksin.” dediler. “Başını kapatacaksın.” dediler.

Nasıl İntihar Edeceğim?

Yığınla seçeneğin içerisinde doğru olanı bulma çabamı bırakıp, yeni bir problem yarattım. Nasıl intihar edeceğim? Boğulma fobim olduğu için kendimi asamam. Virginia Woolf gibi ceplerime taş doldurup bir nehre de atlayamam. Kafamı Sylvia Plath gibi fırına mı soksam? Olmaz, çok saçma… Geçmişte bileklerini kesmeyi denemiş, sol bileğine atılan 9 dikişle başarısızlığını bedenine kazımış bir mağlup olarak daha kesin ve anlık yöntemlere yönelmeliyim. Çünkü ben başaracağıma emin olduğum şeylerden yarı yolda vazgeçmeye bayılırım. Yüksek bir yerden atlayabilirim. Angel Şelalesi, Sümela Manastırı, Galata Kulesi, bizim evin çatısı? Olmaz… Büyülendiğim manzaraları parçalanmış cesedimle kirletmek istemem. Belki de altın vuruş yapmalıyım. Bağımlılık potansiyeli çok yüksek biri olduğumu düşünürsek, başaramadığım takdirde zavallı bir junkie olurum. Alsancak’taki eroinmanlar 50 liraya sakso çekiyor. İğrenç. Olmaz… Bir silah almalıyım. Kafatasımı yarıp, düşüncelerimi parçalayarak kulağımdan çıkan bir kur

Formalitedir Cenaze Namazları

I. Kimsesizler Mezarlığı Altımdaki ırmak köpürüyor. Yüzeyi yağlı mürekkep karası. Sağ tarafımda gövdesini alevlerin sardığı çürük ağaçların çığlıkları yankılanıyor. Ben yaktım orayı. Sol tarafım insan etine temas ettiği an eriten mavi bir bataklıktan ibaret. Ortadayım. Osteoporozlu bir köprünün üzerinde dişlerime sıkıştırıyorum parmaklarımı. Benim hiç tırnaklarım uzamadı. Çünkü doğduğumdan beri stres yaşamadığım tek bir gün dahi olmadı. O yüzden yakanızda görmek istemiyorum gülümsediğim bir fotoğrafı. İnan bana, mutlu olduğum tek bir an dahi olmadı. Şayet duyarsan, bu yalnızca söylentidir. Ve hiçbir minare adımı haykıracak kadar görkemli değil. Kırıldı porselen yüzüm. Yabancı gözler her dokunduğunda parçalanıyor ifadelerim. Ellerimle kapattım suratımı. Utanıyorum. Sizden. Ait olmak istediğiniz hiçbir şeye sahip değilim... Anlamazlar halden, algılarını bir yaş kandırır mı? Ve bu kadar mutsuz olacağımı bilseydi annem, bana hamileyken kürtaj yaptırırdı. II. Mon Salai’nin Eteğinin Altındak

Gürültülü Yalnızlığın Ezgileri

I. Ortadoğulu Deformasyon Silahları Düşüncelerimin temelinde referansım tanrıdır. Buyruklarım kesik kulaklarınıza müstehcen bir yankıdır. Melez ulusların seküler vaizleri; hümanizm yalnızca korkakça bir sanrıdır. Hamam böceği larvalarının kültürel göğüs meninkslerinizi sıyırmasına izin mi veriyorsunuz? Devasız sayrılıkları kucaklarken gözlerinden yıldız düşüren gariplerin vakit kaybetmeden şovenist süngülerini bilelemek gerekli. Bilirsiniz, her devrim kanlıdır. Özgürlüğün dudakları keskin, etekleri karlıdır. Bu yüzden ermişlerin gönülleri gamlıdır. İhanetler planlı, şehirler viran, göğe yükselirken her bina, temel haklar fiyatlı, misafirler ziyandır. Koruma içgüdüsü ile hareket ettiklerinden dolayı gerçeklerden bahsetmiyor itibarı lekeli limanların korsan yazarları. Zira cübbesi düğmeli savcılar hapsetmiyor hücrelere iktidara yanlı olanı. Ancak unutulmamalıdır, her iddianın koşulsuz kazananı turadır. II. Cansız Manken Fetişi Kızıl bir sindirimin enz

Dua İletkenlerine Anjiyo (Öykü)

“İbrahim’in elindeki taze bilenmiş bıçaktım. Kursağımda kaldı İsmail’in kanı. Üç büyük okyanusu aleve verdim, yedi kıtayı susuz bıraktım. Ortadoğu semalarında kurşunlara göz kırpıyor ilahi görkemi ile parıldayan yıldızım. Son akşam yemeğinde İsa’nın kulağına hainin adını fısıldadım. Varlığının ağırlığını toprağın çatlaklarının arasında yitiren peygamberlerin, fenagahın dudaklarındaki mühürlü sırrın bekaretini bozmasını sabırla bekledim. Dinlere teb’iz için mezhepler tevlit ettim. Görünmez sınırlar çizdim, üzerlerine sur çektim, artlarına hendekler kazdım, içlerine öksüz cesetler yığdım. Gavrilo Princip’in silahına barut bastım. Öğretilerimi insanlığa bağışlaması için Aleister Crowley’e mektuplar yazdım. Mar Petyun Keldani Kilisesi’nin bahçesinde bir rahibenin rahim duvarlarına mahdumlarımı sıvadım ay ışığına soyunan gecenin şehvetiyle. İki domuz doğurdu. İsimlerini Adolf ve Josef koydum… Bulut tribünlerinde sineklenen İsrafil’in belindeki kuşakta emaneten taşıdığı sûru çaldım kulak mem